Yekta Kopan’ın, “Sakın Oraya Gitme”de yer alan öykülerindeki kahramanları, hemen herkesin kendisinden, çevresinden, yakınından birer parça bulabileceği, özdeşlik kurabileceği karakterler.
Yekta Kopan isminin önüne seslendirmeden sunuculuğa kadar uzanan yaptığı pek çok nitelikli işin adını getirmek mümkün ama Kopan’ın yaptıkları bu kadarla sınırlı değil; biliniyor. Kopan, yazdığı öykü ve romanlarıyla edebiyatımızın değerli isimlerinden biri aynı zamanda.
Şimdi söyleyeceğim üzerine kendisiyle konuşmamış olsam da Kopan’ın öykücülüğünün, nedense, onun için her zaman farklı bir yerde durduğunu düşünmüş, yazdığı öykülerini de o gözle okumuşumdur. Bir önceki cümlenin nedenlerini tam anlamıyla açıklamak zor. Bir duyuş da denebilir rahatlıkla. Ancak sanıyorum Kopan’ın, her zaman olduğu gibi değeri sonradan anlaşılan önemli edebiyat-öykü dergilerinden Hayalet Gemi’nin yolculuğunda değerli tayfalardan biri olmasının ve yine Kopan’ın, Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy’la birlikte düzenledikleri, daha çok da öykü tahlilllerine dayanan Ubor Metanga toplantıları buna sebep. Bir de İpekli Mendil gibi Eşik Cini dergisinde başlayan, Fil Uçuşu adlı blogda devam eden ve sonrasında Kopan’ın dostlarıyla birlikte öykü gönüllülerinin çabasıyla ortaya çıkmış sözlük çalışması var yazarın öyküye duyduğu hassasiyeti açıklamama yardımcı olabilecek…
Bunları bir kenara bırakıp Yekta Kopan’ın öykü dünyasına dalındığında ise karşımıza yukarıda dile getirilenleri onaylayan verimler çıkıyor. Öykü yazarken öyküye saygı duyabilmenin, öyküye sağduyu besleyebilmenin verimleri olarak okumak mutlu ediyor bir öyküsever olarak Yekta Kopan’ın yazdıkları. Bu bağlamda yazarın yayımlanan son kitabı Sakın Oraya Gitme de Kopan’ın öykü dünyasına eklenecek önemli bir halka önümüze geldi.
ÖZGÜRLÜK…
Yekta Kopan’ın yeni kitabından bahsetmeye sanıyorum isminden başlamak en doğrusu. Çünkü Kopan, daha kapaktan ve isimden başlıyor okurunun gireceği dünyanın nasıl bir yer olacağını anlatmaya.
Öykü kitaplarının isimlerinde genel bir tavır mı denir ya da bir geleneğin sonucumu bilinmez, kitaptan bir öykünün adı konur kapağa çoğunlukla. Ancak Yekta Kopan, kitabın genel atmosferini yansıtan ve dahası önemli mesajlar da veren bir isim bulmuş kitabına. Bu isim imgesel düzlemde pek çok anlamı sırtladığı gibi aslında özgürlük ve hapsedildiği duvarlarla ilintili daha çok. Özgürlük tanımının sınırları ise geniş Kopan’ın. Kitaptaki her hemen her öyküde göreceğiz bunu. Kopan’ın öykülerinde ele aldığı özgürlük kavramı sadece ilk akla gelen bağlamlarıyla değil; yan anlamları, dahası imge düzlemine ve geniş hayal coğrafyasına yayılan katmanlarıyla ele alınıyor. Hemen yukarıda da belirtildiği gibi kitabın ismi de bu noktada bize çok fikir veriyor.
Bir uyarıyı sırtlanıyor kitabın ismi.
Girilmemesi gereken bölgeleri, yaklaşılmaması gereken alanları, uzak durulması gereken haritaları hatırlatıyor bize. Fakat öyle bir yanı da var ki “sakın oraya gitme” denen yer her neresi ya da neyse oraya ya da ona gidilmesi farz, duvarların yıkılması müstehak olmuş gibi sanki. Bu anlamda Yekta Kopan daha kitabın kapağını açmadan gidilmemesi gereken yerlere gideceğinin ipuçlarını da veriyor. Bu yıkılacak duvarların nerelerde ya da kimlere ait olduğunu öykülerin dünyasına girdikçe alımlıyoruz ancak henüz kitabın sayfalarını karıştırmadan aldığımız mesaj, bu öykülerin bizi zihinsel ve duygusal olarak zorlayacağı yönünde.
Yanı sıra bu aldığımız mesaj tam da yerini buluyor çünkü Yekta Kopan, zihinsel ve duygusal sınırların uçlarında dolaştığı, karşı tarafa sızmak için bir gedik kolladığı sayfalar ve öykü kişileri boyunca, metinlerinin okuruyla kurduğu özdeşimle yaraların kaşınacağını da anlatıyor bize. Ve bu yara kaşıma hadisesi Kopan yarattığı öykü kişileriyle özelden başlasa da çıkıp genele yayılma imkanı buluyor.
NAİF VE DUYARLI BİR CEVAP
Yekta Kopan’ın, Sakın Oraya Gitme’de yer alan öykülerindeki kahramanları, hemen herkesin kendisinden, çevresinden, yakınından birer parça bulabileceği, özdeşlik kurabileceği karakterler. Aynı şekilde dertleri de öyle ve bu bir olumsuzlama değil. Öykünün, hikâyenin aslında tam da yanıbaşımızda gezindiğinin ve onu ancak bakmayı bilenin bulabileceğinin vurgusu. Bu anlamda Yekta Kopan’ın da has öykünün damarına yakın yerlerde gezindiği ve bulduğu anda da bunu kendi öykü evreninden geçirip herkese yayabilek güçte bir kalem olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.
Sakın Oraya Gitme özelinde için de bu durum değişmiyor. Kopan, kitaptaki on iki öyküsünde de hikâyelerin peşinden koşarken, dış dünyanın hallerini kendinden yansımalarıyla okurunun önüne koyuyor.
Hemen tüm öykülerin içine sızan ve öykü karakteristiğini etkileyen yazarın bir diğer tutumu ise güne ve günün siyasetine, daha doğrusu toplumsal rahatsızlıklara yapılan göndermeler. Haliyle öykülerin dünyasını tedirginleştiriyor bu durum ve Kopan bu bağlamda yazdıklarına küçük duraklar kurarak, durumu daha da derinleştiriyor. Bu tutum, bugünün verimlerinde sıklıkla karşımıza çıkan ve toplumsal çalkantılardan duyulan rahatsızlıkla bir şekilde edebiyata taşıma refleksiyle doğmuş bir durum; belirtmekte yarar var. Zaman zaman tartışma konusu olabilse de kanımca en azından bugün özelinde, yerinde ve tutarlı bir davranış aynı zamanda. Gündemimiz tutuklamalar, sosyal ve siyasal şiddet, öldürümler üzerine kuruluyken edebiyatçının bunu kendi naif penceresinden görmemesini istemek biraz haksızlık gibi geliyor.
Kopan da bu tutumun uzağında kalmıyor Sakın Oraya Gitme’deki öykülerinde ve düşünce özgürlüğünden tutuklamalara dek pek çok konuyu öykülerinin dünyasına taşıyor. Kaldı ki bu türden hareketlere karşı verilebilecek en naif ve duyarlı cevaptır edebiyat.
Yekta Kopan da tam olarak bunu yapıyor Sakın Oraya Gitme’de.
“Gitme” dediği yerlere önce kendi giidyor, ardına okurunu da katmaya çalışıyor.