tersane

Fazla zaman geçmesine gerek yok; bir-iki gün sonra Metin İnanır adını kimse hatırlamayacak. Altı ay önce evlendiği beş aylık hamile karısı, doğacak çocuğu ve ailesinden başka. Bugün bütün gazetelerde okuduğumuz Metin İnanır’ın adı da, son yıllarda tersanelerde can veren 134 kişinin adı gibi unutulacak. Tuzla başta olmak üzere, Gölcük, Kocaeli, Zonguldak Ereğli, Aliağa’da ölen işçiler, insanlar birer isim olmaktan çıkıp, o büyük “kaybettiğimiz canlar” rakamının bir parçası haline gelecek.

Seyyar kızağın vinçle kaldırılması sırasında halat kopması sonucunda öldü Metin İnanır. 23 yaşındaydı. Astaş tersanesindeki (önceki ismi Selahattin Arslan tersanesi) vinç arızalı olduğu için, hemen yanındaki Gemtiş Tersanesi’nin vinci kullanıldı. Ama vinç kızağın yakınına getirileceğine dengesiz bir işlem yapıldı ve 15 işçi ölüm alanına sürüldü. Halat koptu ve vincin düşen parçası Metin İnanır’ın başına, Ramazan Kocatepe’nin de omzuna düştü. (Ramazan Kocatepe yaralı kurtuldu, bu insan hayatını hiçe sayan saçma sapan kazadan.)

Yeni evliydi Metin İnanır. Eşi 3 aylık hamile, yakında bir çocukları olacak, babasını hiçbir zaman göremeyecek bir çocuk. Üstelik öldüğü-öldürüldüğü gün doğum günüydü Metin İnanır’ın.

Metin İnanır’ın doğacak çocuğuna bu cinayetin hesabını kim verecek?

Peki ya diğerlerine? Çoktan adları büyük rakamın bir parçası haline gelmiş tersane işçilerinin geride bıraktığı insanlara, kim hesap verecek?

Limter İş Sendikasının verilerine göre Metin İnanır’ın ölümüyle birlikte 1992’den beri “en az” 134 tersane işçisi öldü. “En az” vurgusu önemli. Sendika, basına yansımayan, bilinmeyen, geç öğrenilen ölümlerin olduğunu ısrarla söylüyor. 2009’da 15, 2008’de 21, 2010’un ilk 5 ayında 13 tersane işçisi hayatını kaybetti. Çoktan insana dair hikayelerini unuttuğumuz ve istatistiki veriler olarak algıladığımız bu ölümlerin hesabını kim verecek?

Metin İnanır’ın hikayesini unutmamamız için yazdım. Öncesindeki isimleri de unutmayalım diye, internetten aldığım bilgileri bu yazıyı okuyanlara ve kendime not düşüyorum.

8 Mayıs: İzzet Gider. Makine dairesinde gaz sıkışması sonucu meydana gelen patlamada hayatını yitirdi.

21 Nisan: Hakan Oğuz. Yalova’da Yaşar San tersanesinde kafa üstü düşerek hayatını kaybeden Diyarbakırlı Oğuz, 18 yaşındaydı.

5 Nisan: İsmail Çakır. Yalova Tersanesi’nde vinçteki hurda kazanının başına düşmesi sonucu yaşamını yitirdi. 36 yaşındaydı.

30 Mart: Ali İhsan Çam. Boyacı olarak çalıştığı Sedef Tersanesi’nde yüksekten düşme sonucu öldü. 31 yaşındaydı.

27 Mart: Yüksel Özdemir. Tuzla Gemi Tersanesi’nde raspacı olarak çalışırken 13 Mart’ta yüksekten düştü ve ağır yaralandı. 45 yaşındaydı.

22 Mart: Sinan Durhan. Yalova Tersanesi’nde kaynak yaptığı gemi iskelesinde dengesini kaybedince 7 metre yükseklikten düşerek yaşamını yitirdi. 26 yaşındaydı.

17 Şubat: Hasan Köse. Selahattin Arslan Tersanesi’nde oksijen tüpü patlamasıyla vücudunun yüzde 80’i yandı. 24 yaşındaydı.

16 Şubat: Mikail Kavak. DESAN tersanesinde Gemkur taşeron işletmesinde kaynakçı olarak çalışıyordu. Elektrik çarpması sonucu öldü. 26 yaşındaydı.

12 Şubat: Osman Göç. GEMTİŞ tersanesinde kaynakçı olarak çalışırken kaynak dumanından zehirlendi. Mesai saatinden sonra akşam evine giden Göç fenalaşarak hastaneye götürüldü. Göç’ü doktorlar bir şeyin yok diye evine gönderdi; ancak gece yarısı fenalaşarak acilen hastaneye götürülen Göç, duman zehirlenmesine bağlı olarak kalp durması sonucu hayatını kaybetti. 26 yaşındaydı.

12 Şubat: Cevat Toy. Dearsan Tersanesi’nde tav işçisi olarak çalışıyordu. İskeleden düşme sonucu öldü. 41 yaşındaydı.

5 Şubat: Metin Turan. Şahin Çelik Tersanesi’nde raspacı olarak çalışıyordu. İskeleden denize düşerek öldü. 19 yaşındaydı.

14 Ocak: Onur Bayoğlu. Elektrikçi olarak çalıştığı Sedef Tersanesi’nde ambara düşerek öldü. 19 yaşındaydı.